Prag’da Tek Başına
- Nesrin Yıldız
- 6 gün önce
- 2 dakikada okunur
Şimdilerde çalışan, eve gelince çocuğuna portakal soyan, akşam örgüsünü örüp kitabını okuyan, kendi halinde hayatın içinde yuvarlanıp giden bi kadınım. Ama bundan nerdeyse 13 yıl önce, olaylar bir şekilde üst üste gelmiş ve ben bir gün, tek başıma Prag’da dolaşmıştım. Evet şu an keşfetimizi ışıltılı yılbaşı ağaçlarıyla kuşatmış olan Prag. Bugün o anımı anlatmak istedim.
Üniversitenin son dönemini Erasmus’la Polonya’nın küçük bir sahil şehrinde okudum. Ve ülkeye dönene kadar da bazı avrupa şehirlerini kızlarla ( o dönem hayatın bizi bir araya getirdiği arkadaşlar), sırtımızda çanta elimizde harita, tabana kuvvet bolca gezebilmiştik. Hayatımın en güzel dönemlerinden biri, bence hayattaki en büyük şanslarımdan biridir bu tecrübe. Daha 20li yaşlarında, kendi başına başka ülkede yaşamak ve bu bahaneyle gezmek o dönem çok çok büyük ayrıcalıktı. Bunun her zaman kıymetini biliyorum gerçekten.
Kendi çabamızla çıktığımız turlarımızda en ucuz odayı tutar, gezeceğimiz yerlerde tek bir öğün yemek için para ayırır, günün geri kalanını önceden hazırladığımız sandiviçlerle geçiştirir, nerdeyse tüm şehri tabana kuvvet gezer, minimum masrafla gider gelirdik gerçekten.
Gezilerimizden birinde rota Budapeşte-Viyana ve Prag’tı. Budapeşte’yi tam bir sevgi pıtırcığı gibi gezerken, Viyana’da hafiften yüzümüz düşmeye başlamış; en son Prag’daki hostelimize vardığımızda çığlık kıyamet kavga etmiştik kızlarla. Konu neydi, ben neye o kadar dolmuştum hiç hatırlamıyorum. Ama kavgayı ‘Yarın kendi başıma gezicem.’ diyerek bitirdiğimi hatırlıyorum. Bilirsiniz 20li yaşlarda dört kızın, gezilerini kavgasız bitirmesi pek mümkün değildir. Bizim için de olmamıştı. Böylece o gece hepimiz tosur tosur uyumuş, ben de sabah erkenden uyanıp çantamı sırtlanıp şehri keşfe çıkmıştım.
Hayatımın en güzel 10 gününe kesin girer o gün arkadaşlar. Sanki bi anda 16.yüzyıla ışınlanmışım gibi bir şehir. Yanımda zehirli kimse yok. İstediğim hızda istediğim yöne hareket edebiliyorum. Hangi köşeyi dönsem kartpostallık manzara. İnsanlar nasıl kendi halinde. Turist olduğum her halimden belli. Başta aval aval etrafa bakışımdan.Ama tek bir kişiden bile sakıncalı tehlikeli bir sinyal gelmiyor. Çılgınlar gibi fotoğraf çekiyorum. Bazı noktalarda yoldan geçenlerden rica ediyorum böylece tek tük benim de Prag’da hatıra fotoğraflarım oluyor. Mart ayı, hava bahardan biraz daha serin. Yorulunca bir kafeye oturup defterime ne kadar büyülendiğimi yazıyorum. ‘Bir gün mutlaka yine gelicem.’ diye ekliyorum. Sanki o anki Nesrin’den bir parçayı, Prag sokaklarında bilerek kaybedip öyle geçiyorum otobüs terminaline. Kızlar da yeni gelmiş. Hepimiz daha sakiniz. Neyseki meseleyi tatlıya bağlıyor ve otobüsle şehrimize geçiyoruz.
İşte o günden bazı fotoğraflar


Şu sonuncudaki detayı fotoğrafı çektikten sonra farkediyorum🥰
Çok çok güzeldi. Günün birinde evlenmiş, anne olmuş, öğretmen olmuş, iyi kötü kendi hayat mücadelesinden geçen Nesrin’e bu kadar iyi geleceğini tahmin edemezdim o günün. Ama öyle tılsımlı bi etkisi var o günün bende. Sıradan hayatlar nasılda güzelleşiyorlar ufak bi seyahatle değil mi?
Daha çok gezebilmek yeniden gidebilmek dileğiyle.
Eğer bunu sevdiyseniz, bir gün de hostel ayarlamayı unutup Venedik’te sokakta kaldığımız günü yazarım. Bildiğiniz sokakta. Dört kız. Sabaha kadar. Bana yorumlarda haber edin.
Sevgilerimle🌸








Yorumlar